Sunday 25 May 2014

Ulvi Abi

Kırmızı şarap içerdi Ulvi abi,
Debdebeli iç çekişler savururdu gençliğine her gece her gece.
Feriştahı gelse alamazdı elindeki kadehi,
Şark kurnazıydı sözleri, kaçın kurasından hallice.

Adı bile ironikti Ulvi abinin,
Zira hayatında oruç tuttuğu olmazdı.
Cuma günü içmezdi ama,
Diğer günler bir pişirimlik bile ayık kalmazdı.

Dizilirdi tespih taneleri gibi gözlerine yaşlar,
Eleni geldimiydi aklına.
Binaenaleyh bilmem neresinde -koynunda- sakladığı fotoğrafa bakarken,
Sinkafların bini bir para.

'Mağripte sen maşrukta ben' derdi dalıp uzaklara,
Tırnak yemelerde medet ararken.
Ne zaman istavrit yesek sesi titredi,
'İstavrit balık değil, insandır.' derdi
                                             -Eleni istavriti çok severmiş-

Eleni karıştıktan sonra küllere -ki ben Eleni'yi hiç tanımadım-
Dar gelir oldu Ulvi abiye çift kişilik yatağı.
Nedensiz sıkılır oldu çarşaflardan- en çok da yastıklardan.
Sonra nü kadın resimleri çizmeyi bıraktı.
Natürmortla ekmek parası kazandı.

Bir gün kulaklarım haber getirdi bana üçüncüsayfamsı.
Benim kulaklarım, Midas kulaklarım!
Ulvi abi istavritlere koşmuş,
Ayakkabıcıkları sahile vurmuş.
İlk defa gülerken gördüm gözlerini,
                                                 -gözleri hiç gülmezdi-
Kavuşmuş Eleni'sine Ulvi abi,
Meczuptan hallice.





Yemiyorum artık istavrit, içmiyorum şarap.
Gülmüyorum artık vapurlara doğru...

No comments: